Şirk ve tehlikeli sözler

Şirk ve tehlikeli sözler

Maneviyat konusunda çocuk için başka her yerden daha çok, evde yaşadıkları önemlidir. Anne baba çocuklarına dinî bir şeyler anlatırken “yetişkin odaklı” değil, “çocuk odaklı” olmaya dikkat etmelidir. Başka bir ifadeyle çocuğa yetişkin gibi davranmalı, ama ondan yetişkin gibi davranması beklenmemelidir. Çocuğun ilk yaşlarında konuşmayı kavramasından sonra dini duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir zeminde yürümesi için öğretilecek ilk şey, Peygamber Efendimizin (asm) emirleri doğrultusunda “Lâ ilâhe illallah” lafzı ya da cümlesi olmalıdır. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden bu gizemli ve ürpertili gerçekle hayata başlayan çocuk, o küçük yaşta büyük adımlara, yaratılış gayesine hazırlık için en ciddi başlangıç aşamasını geçmiş demektir.

Onun emzirilmesi, altının temizlenmesi, kucağa alınması, sevilmesi bile bu eğitimin bir parçasıdır. Neyin eğitim olup olmadığıyla ilgili bir soruya dinin vereceği cevap, “Çocuğun duygularını, düşüncelerini, bedenî gelişimini, Rabbine olan yakınlığını, ileride olgun bir iman sahibi olup olmamasını etkileyecek her şey eğitimin konusudur.” olacaktır. O bakımdan okulda öğretmenlerden önce evde anne baba, çocuk için en önemli “eğitici” olduklarının farkında olmalıdırlar. İslâm’da din eğitimi, bir açıdan bakılırsa çocuk doğduktan itibaren, bir açıdan bakarsanız ondan da önce, eş seçimiyle birlikte başlar. Bu eğitimi eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler. Peygamber Efendimiz (sav)’in bizleri sakındırdığı ve uzak durmamızı emrettiği kötü huylardan biri de, inananların birbirinden yüz çevirmesi, birbirleriyle alâkayı kesmeleridir.

  • Bu sebeple Müslümanlar, hastalığı Allah’ın bir imtihanı olarak kabul ederler.
  • 5-Kötü huylu kadının elindeki salih koca gariptir.
  • Yani çalışan bir insanın sigortadan faydalanmasının karşılığında yalnızca prim ödemesi değil, ayrıca ülke ekonomisine katkıda bulunması da vardır.
  • Namus ancak edep ve hayâ ile muhafaza edilir.

22-Tekfirci, (Küfür sözden dolayı tevbe istigfar etmekle iman kazanılmış olmaz,kelime-i şehadet getirmek şarttır) diyor. 1-Hayzlı ve nifaslı iken namaz kılmak, oruç tutmak, camiye girmek, dört mezheptede haramdır. 2-Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyeti ile söylerse, kâfir olmaz, yemin etmişolur. Ama böyle yemin, Müslüman yemini değildir. 1-Ramazanın ilk gecesi olduğu zaman, onlara [bu ümmete] rahmet nazarı ile nazareder.

Haset, başkasının sahip olduğu bir nimeti, mevki ve makamı, üstün sayılan bir vasfı çekemeyerek, onun din kardeşinden alınmasını ve yok olmasını istemektir. Biz, haseti dilimizde kıskanmak ve çekememek diye ifade ederiz. Haset, İslâm ahlâk ve âdâbında kötü ve çirkin huyların başında gelir. Hasetin zıddı ve övgüye lâyık olan davranış ise gıbta, imrenmedir. Gıbta, kişinin, bir başkasının sahip olduğu iyilik ve güzelliklere, nimet ve faziletlere kendisinin de sahip olmasını arzu etmesidir. Fakat bunda başkasında bulunanın yok olmasını veya bulunmamasını istemek söz konusu değildir. Müslümanın, Müslüman kardeşine zulmetmemesi bir temenni değil bir emirdir. İslâm devletinin teminatı altında yaşayan zimmîler ve çeşitli din mensupları da aynı hükme tabidir. Esasen İslâm dini, her çeşit zulüm ve haksızlığın, herhangi bir insana yapılmasını caiz görmez. Ancak kendilerine ve başkalarına zulmedenlere karşı alınan tedbirler ve verilen ceza, zulüm ya da haksızlık olarak nitelendirilemez. İslâm, insanların şirkte ve küfürde kalmalarına, şirki ve küfrü meşru göstermelerine ya da yaymalarına müsamaha ve müsaade etmez. Böyle davrananlara karşı, Allah’ın emrettiği ve prensiplerini vaz ettiği ölçüler içinde hareket eder.

Kur’an’da kör taklit, kibir, bayağı arzulara mahkûm olma, iradesizlik gibi engelleyici âmillerin bertaraf edilmesi durumunda Allah’ın varlığının tabii olarak kabul edileceği fikrinden hareketle beşer için en büyük tehlike görülen şirkin reddine önem verilir. Çeşitli âyetlerde insanın imana açık olan selim yaratılışı hatırlatılarak iç gözlem yapılması istenir (Topaloğlu, Allah’ın Varlığı, s. 21-22). Kur’an’da tabiatın işleyişine dikkat çeken gaye ve nizam delili de kullanılır. Yaratılış delili kelâmcılar tarafından hudûs, İslâm filozofları tarafından imkân delili şeklinde takrir edilerek zengin bir literatür oluşturulmuş, Sûfiyye ise keşif ve ilham yolunu tercih etmiştir (a.g.e., tür.yer.). İtaat ve teslimiyeti anlatan huşû, tazarru gibi diğer Kur’an terimlerinden farklı olarak İslâm, eskiden başlayıp devam eden bir şeye değil yeni başlayan bir dönüşüme işaret etmektedir. Bu durumda müslim de Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak suretiyle bir atılım cesaretini gösteren kimsedir. İslâm kelimesini ele alan ilk dönem âlimleri, daha çok iman kavramıyla ilişkisi bakımından ona tanımlar getirmeye çalışmışlardır. Sonraki dönemlerde yazılan sözlüklerde ise daha kapsamlı tanımlara rastlanmaktadır. Meselâ Râgıb el-İsfahânî İslâm’ı, “kalpteki inancı dille ifade edip fiillerle gereğini yerine getirmek suretiyle Allah’a takdir ve hükmettiği her hususta bparimatch giriş eğip teslimiyet göstermek” şeklinde tarif etmiş, Seyyid Şerîf el-Cürcânî de “Hz. Peygamber’in haber verdiklerini samimiyetle benimseyip onlara uymak” diye bir tanım getirmiştir (et-Taʿrîfât, “İslâm” md.).

Ayrıca bilerek ve isteyerek bu gibi fantazilerle hayalimizi doldurmak, hayal nimetini yanlış yerde kullanmak anlamına gelecektir. Çünkü bütün günahlar ve ahlâkî bozulmalar müstehcene bakışla başlar, bakışın ısrarıyla gelişir, sonra fiilî günaha dönüşür. Üstelik gözler baktıklarının resimlerini de çeker, hayal arşivinde depo eder. Nereye gitse, nerede olsa artık çektiği bu resimler, hayal âleminde gözlerinin önündedir. Hadislerde geçen “İnsanların arasını bulmak için yalan söylemek yalancılık sayılmaz.” sözü, “bu yalanda günah yoktur” anlamındadır. Çünkü hadiste yalan, yalan olmaktan çıkarılmamakta, sadece bu çeşit yalana günah terettüp etmediği bildirilmektedir. Bu âyet, toplumu teşkil eden bireyler arasında vukû bulacak fizikî, sosyal, kültürel ve psikolojik çatışmalar sonucunda meydana gelecek anlaşmazlıklarda takip edilecek prosedüre işaret etmektedir. Anlaşmazlık vukû bulan tarafların arası öncelikle ıslaha çalışılır. Barışa yanaşmayan, aradaki anlaşmazlığı sürdüren tarafa karşı, toplumsal müeyyideler devreye sokulur.

Leave a Comment

Your email address will not be published.

Scroll to Top